Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB); takıntı haline gelen düşüncelerin günlük hayatı olumsuz şekilde etkileyecek düzeye gelmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. OKB takıntılı düşünceler ile tekrar eden zihinsel eylem davranışlarının bir araya gelmesiyle ilerler. Zihinden uzaklaştırılamayan düşünceler kişinin isteği dışında gelişir.
Günlük yaşamın koşuşturmacası ve hayatın yoğun temposundan dolayı her insan endişe ve kaygılara sahiptir. Çoğu insan bu olumsuz duygularda başa çıkabilir ve hayatını etkilemesine izin vermez. Ancak bazı insanlar olumsuz duygularının doğru olmadığının farkında olsa dahi takıntılı düşüncelere sahip olabilir. Bu düşüncelerle beyinde seratonin, yani mutluluk hormonu dengesizlikleri oluşur. Böylelikle beynin sağduyusu ve planlama yeteneğiyle ilgili bölgeleri negatif bir şekilde etkilenir. Kişi düşüncelerinin mantık dışı olduğunun farkında olsa dahi aşırı düşünme halinden kendini alı koyamadığı için anksiyete hastalığı da gelişir. Anksiyete; duyguların uç noktalarda ve yoğun bir şekilde yaşanması halidir. OKB her yaşta görülebilen bir hastalıktır ve OKB hastalarına doğru şekilde yaklaşmak gerekir. Bu hastalık kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülür. Obsesif kompulsif bozukluk nedeni genetik ya da çevresel faktörlere bağlı olarak gelişir.
Beyin oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsan beyni fonksiyonlarını sürdürebilmek için sinir hücrelerine ihtiyaç duyar. Bu sinir hücrelerine nöron adı verilir. Elektrik sinyalleriyle iletişim halinde olan nöronlar birbirleriyle bilgi akışında bulunur. Böylelikle mutluluk hormonu miktarında gerçekleşen düşüş değişimi ebeveynden çocuğa genetik olarak geçebilir. Bu noktada OKB hastalığına sahip olan bireyler çocuğunun davranışlarına dikkat ederek hastalık ilerlemeden erken tanı konmasını sağlayabilir.
İnsanlar ailesi ve sosyal ortamında yaşamış olduğu stres sebebiyle de OKB hastalığına yakalanabilir. Hastalık hafif bir şekilde devam ederken çevresel faktörlerle semptomlarını arttırabilir. Bu faktörler; kişinin yaşantısına değişikliklere sebebiyet veren evlilik, cinsel taciz, ani taşınmalar ve çocuk sahibi olmak şeklinde sıralanabilir. Bu faktörlere ek olarak; kişinin değer verdiği birini kaybetmesi, ani hastalıklar, günlük yaşantıdaki problemler, travmalar ve kaygılar da verilebilir.
Tanıdığınız bir kişinin obsesif kompulsif bozukluğu olduğunu düşünüyorsanız aklınızda bunu nasıl tespit edebileceğinize dair soru işaretleri olabilir. Bu noktada obsesif kompulsif bozukluğun anlaşılabilmesi için bazı davranışlar gözlemlenebilir. obsesif kompulsif bozukluğun en yaygın belirtileri şu şekildedir:
- Pislik bulaşmasından korkmak
- Rezil olmaktan korkmak
- Başkalarına zarar vermekten korkmak
- Düzenli, simetrik ve kusursuz olma isteği
- Aşırı kuşku duyma
- Günahkâr bir şekilde düşünmekten korkmak
- Hata yapmaktan korkmak
- El sıkışamamak
- Kapı tokmağı tutamamak
- Sürekli el yıkamak
- Aşırı güven ihtiyacı
- Sürekli duş alma isteği
- Yemekleri belirli bir sıraya göre tüketmek
- Yapılacak işleri belirli sayıda ve belirli bir sıraya koyarak yapmak
- Gereksiz eşyaları toplamak ve biriktirmek
- Evdeki eşyaları belirli bir şekilde düzenlemek
- Aynı cümleleri ve kelimeleri tekrarlamak
- Kişisel eşyaları belirli bir şekilde düzenlemek
- Ocak, ütü, elektrik ve kilit gibi kapanması gereken tehlikeli eşyaları sürekli bir şekilde kontrol etmek
- Akıldan çıkmayan ve rahatsız edici görüntülere, cümlelere ve düşüncelere takılmak
- Günlük rutin işleri yaparken sürekli bir şekilde sayı sayma isteği
Obsesif kompulsif bozukluk alanında uzman bir psikiyatrist ya da psikolog tarafından tespit edilebilir. Obsesif kompulsif bozukluğun üstesinden gelebilmek için erken teşhis alınması oldukça önemli bir noktadır. Bu sorunu aşmak uzman psikolog tarafından uygulanan bilişsel davranışçı terapi ile psikiyatristin uygun göreceği ilaç tedavisi bir arada uygulanır. Bilişsel davranışçı terapide kişinin alışkanlıklarını ve olumsuz düşüncelerini kontrol etmesi sağlanır. Ayrıca kişinin negatif düşüncelerini azaltmaya odaklanan psikolog hastanın gerçek olarak algıladığı düşüncelerden uzaklaşmasını sağlar. Böylelikle doğruyu ve yanlışı ayırt etme noktasında psikoloğun sağlıklı yönlendirmeleri sayesinde kişi daha sağlıklı düşünmeye başlar.